thumb image

HAYIRlı Haberler

23 HAZİRAN’DA NE OLURSA OLSUN BİZİM KATILIMIMIZ TAM OLSUN

Beyoğlu Yurttaş Buluşmaları kapsamında 23 Mayıs akşamı gerçekleşen etkinlikte akademisyen ve TESEV araştırma direktörü Itır Akdoğan, yaptığı sunumla yerel yönetimlere katılım mekanizmalarını değerlendirdi.
Beyoğlu Yurttaş Meclisi üyesi Elvan Kıvılcım‘ın hazırladığı ve Sendika.org’da yayınlanan yazıyı paylaşıyoruz.
———–

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclis toplantılarının sosyal medyada canlı yayımlanmaya başlaması, İstanbul’u yönettiği o kısacık 18 günde Ekrem İmamoğlu’nun en sansasyonel icraatı oldu. Belki de birçoğumuz, her beş yılda bir seçtiğimiz Belediye Meclisi’nin ne işe yaradığını ve Meclis Üyelerinin nasıl çalıştığını, sosyal medyada 3,5 milyona varan izlenme oranlarıyla rekor kıran bu canlı yayınlar sayesinde öğrendik[i]. Sadece o kadar da değil.

Yıllık konsolide bütçesi 10 bakanlığın bütçesinden fazla olan İstanbul’da, vergilerimizden ve belediye iştiraklerinin gelirlerinden toplanan 42 milyar liranın nerelere ve nasıl harcanacağına, Belediye Meclisi’nin karar verdiğini de öğrenmiş olduk. Daha doğrusu mecliste çoğunluğu elinde bulunduran partinin. Üyelerin gündemle ilgili polemiklerini, toplu el kaldırıp indirmeleri ve hangi önerilere neden karşı çıkıldığını kimi zaman nefesimizi tutup izlerken ayırdına vardığımız bir şey daha vardı: Evimizde kullandığımız suyun fiyatından, ulaşım masraflarımıza, çöpümüze ve mahallelerimizin imar planlarına kadar uzanan geniş bir yelpazede yetkili olan yerel yönetimlerin bu kilit biriminin aldığı her karar, hayatımızı doğrudan ya da dolaylı ama hep derinden etkiliyordu.

E-katılım ve e-demokrasi uzmanı Itır Akdoğan’a göre, 21. yüzyılın dijital iletişim teknolojilerini kullanarak yapılan o canlı yayınlar, yerel yönetimlere yurttaş katılımını sağlamanın ilk aşamasıymış: Bilgilendir. Bilgilendirme, yerel yönetimin karar alma süreç ve mekanizmalarına katılım için yeterli olmasa da gerekli bir ilk adım. Aslında her şeyden önce yurttaşları, bu konuda yasaların onlara tanıdığı haklarla ilgili bilgilendirmek gerekiyor. Sonra da bu hakları kullanmanın, yani katılımın neden önemli olduğu hususunda: Çünkü belediyenin aldığı her karar hepimizin hayatını yakından ilgilendiriyor. İşte o canlı yayınlar da bize bunu gösterdi.

İki yıldır tam da bu konuda, yani Beyoğlu sakinlerini ve sivil toplumu, Beyoğlu Belediyesi’nin karar alma süreç ve mekanizmaları hakkında bilgilendirmek ve yerel yönetime yurttaş katılımını arttırmak için çalışmalar yürüten Beyoğlu Yurttaş Meclisi’nin düzenlediği Yurttaş Buluşmalarının dokuzuncusundayız. Itır Akdoğan da bize “Yerel Yönetimlere Yurttaş Katılımı: Süreç ve Mekanizmalara Katılım Yöntemlerinin Değerlendirilmesi” başlıklı bir eğitim semineri veriyor.[ii]

İstanbulluların iradesinin bir YSK “oldu bitti”si ile gasp edilmesi sonucu haksız hukuksuz yere iptal edilen 31 Mart İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi 23 Haziran’da yinelenecek. Umudumuz Ekrem İmamoğlu’nun bu sefer daha büyük bir farkla yeniden seçilip mazbatasını tekrar alması ve bıraktığı yerden görevine devam etmesi. Fakat şunu da biliyoruz ki, 23 Haziran seçiminin sonucu ne olursa olsun, hatta İmamoğlu seçilse bile, bu kentte ve her yerde şeffaf, israfsız, adil ve eşitlikçi bir yerel yönetim anlayışını kalıcılaştırmanın tek gerçek garantisi var: Yurttaşların yerellerde örgütlenerek yerel yönetim süreç ve mekanizmalarına bu öz-örgütlenmeden gelen bir güçle katılmaları. Beyoğlu’nda ve İstanbul’un diğer ilçelerinde 31 Mart seçimlerini kazanan gerek AKP’li, gerek CHP’li Belediye Başkanları ve Belediye Meclis Üyeleri çoktan işe başladı bile. Üstelik deneyimle de sabit: CHP’li Belediye Başkanları da en az AKP’liler kadar yolsuzluğa bulaşabiliyor, halkın ne istediğini umursamayabiliyor, vergilerimizden elde ettikleri gelirleri bize değil ayrıcalıklı gruplara harcayabiliyorlar. İşte bu eğitim seminerinin amacı da, kim yönetirse yönetsin “Söz, Yetki, Karar”ın halkta olması için bizi hem yerel yönetime katılım haklarımız hem de bunları nasıl kullanabileceğimize dair bilgilendirmek.

“Katılımsı”

Zaten öğrendiğimiz ilk şey de bu: Bilgi olmadan gerçek katılım da olmuyor, belki daha beter bir şey, “katılımsı”[iii] oluyor. Karar alma gücünü elinde bulunduranların o güce erişmeye çalışanlara, anketler veya aslında seçim hakkı tanımayan seçeneklerle katıldıkları hissini verip sonra yine bildiklerini okumalarına “katılımsı” deniyormuş. Annelerin sebze yedirmek istedikleri çocuklarına yiyecek seçeneği olarak “Ispanak mı, brokoli mi?” diye sordukları durumu örnek gösteriyor Akdoğan. İrili ufaklı muktedirler tarafından çocuk yerine konmanın ne demek olduğunu iyi bildiğimiz, seminerdeki katılımcıların iç geçirerek baş sallamaları ve acı gülüşmelerinden anlaşılıyor. Yani o güne kadar ismini değilse de hissini bildiğimiz bir kavram “katılımsı”.

Fakat bilgilendirme de zamanında, düzenli, doğru ve dengeli olmalı. Yoksa ona bilgilendirme değil ikna diyoruz doğal olarak. Mesela kentsel dönüşüm kapsamına alınan mahallelerin sakinlerine yapılan bilgilendirmeler[iv]: Kararlar alındıktan, projeler hazırlandıktan sonra “Size şöyle şahane bir proje hazırladık” toplantıları düzenlemek ya da ilan panolarına boy boy albenili ilanlar asmak, bize evlerimizin ve mahallelerimizin başına geleceklerle ilgili hiçbir söz hakkı tanımıyor. Olsa olsa, belediyelerin hazırlamakla yükümlü oldukları yıllık Performans Programlarında, bilgilendirme görevini ne kadar mükemmel gerçekleştirdikleriyle övünmelerine yarıyor. Dostlar alışverişte görsün yani.

Hadi diyelim yaşadığımız mahallenin muhtarı/ilçenin belediyesi yapmak istediği/yapılması gerekli bir işle ilgili o mahallede veya bölgede yaşayanları işe başlamadan önce bilgilendirmeye karar verdi. Hatta diyelim, hasbelkader ilgili tüm paydaşların fikirlerini de sordu. İşte o zaman tam yurttaş katılımına giden uzun ve engebeli yolun ikinci aşamasına gelmişiz demektir: Danış. Nam-ı diğer istişare. Çünkü bilgilendirmeyi de çift yönlü bir süreç gibi düşünmek gerekiyor. Sadece yerel yönetimden yurttaşa değil, yurttaştan ve sivil toplumdan yerel yönetime doğru da sürekli bilgi akışı sağlanmalı. Beyaz Masa örneğinde olduğu gibi sadece sorunlarımızı ve taleplerimizi değil, yapılmak istenen projelerle ilgili fikir ve önerilerimizi de iletebilmeliyiz bizi yönetme sorumluluğunu taşıyanlara.

Gelgelelim, eğer biz sorunun kaynağı, çözüm alternatifleri ve karar alma süreçleri hakkında detaylı bilgi sahibi değilsek, ürettiğimiz fikir ve önerilerin yine pek kıymet-i harbiyesi olmuyor maalesef. Bu aslında sadece yerel yönetimlerde değil, her tür politik veya sivil toplum çalışmasında da sık gözlemlediğimiz ve “O kadar şey söyledim, hiçbiri dikkate alınmadı” olarak adlandırabileceğimiz olgu. Neticede, ağzımıza bir parmak bal çalındı ve en iyi ihtimalle fikrimiz sorulduğu için kendimizi iyi hissettik. Sonuç hep aynı: “katılımsı”. Zaten Türkiye’de birkaç istisna dışında birçok yerelde, yurttaş katılımı çoğunlukla danışma aşamasında bitiyormuş. Oysa “yurttaş gücü” diye de adlandırılan tam yurttaş katılımının üç aşaması daha var.

Dahil et, birlikte çalış, güçlendir

Mesela bir sonraki aşama olan “Dahil Et”e geçebilsek, o zaman yerel yönetimler bizi bilgilendirmek ve fikrimizi sormakla kalmayıp yapılacak işin planlama ve tasarım aşamalarına da dahil edecek. Hatta “Birlikte Çalış” ve “Güçlendir” aşamalarına terfi edebilsek, yurttaşların hayatını o ya da bu şekilde etkileyen her konuda son kararın yurttaşla birlikte alınması ve çalışmaların birlikte yapılması, paydaşlara sürekli geri bildirimde bulunulması gerekecek. Diyelim bir proje uygulanırken hata veya değişiklik söz konusu oldu, o zaman da çözüm yine yurttaşlarla birlikte bulunup birlikte uygulanacak. Demek oluyor ki, katılımcı olduğunu iddia eden her yönetim bu beş aşamayı da gerçekleştirmeli.

Hayal mi? İstanbul, Türkiye ve dünyanın birçok yerindeki yerel yönetim zihniyeti ve uygulamalarına baktığımızda bize öyle gelebilir. Kapalı kapılar ardında alınan kararlarla üç beş şirkete belediye ihalelerinin verildiği; belediye bütçesinin ultra lüks araçlara veya lüzumsuz imar işlerine harcanmak yoluyla birilerinin cebine akıtıldığı; afet toplanma alanlarımıza AVM’lerin dikildiği; kentsel dönüşüm projeleriyle mahallelerin sermayeye peşkeş çekildiği; saymakla bitmeyecek yolsuzluk ve kanunsuzluğun normalimiz olduğu bir kentte (dünyanın birçok yerinde de durum böyle), mevcut şartlar altında tam katılımcı bir yerel yönetim talep etmek hayalperestlikten de öte bir safdillik gibi düşünülebilir.

Oysa pekâlâ da mümkün. Hatta dünyada ve Türkiye’de şeffaf ve katılımcı yönetim konusunda hayli ileri aşamalara ulaşmış belediyeler var. Mesela geçmişte Fatsa, bugünse Bursa-Nilüfer, Antalya-Muratpaşa veya Ovacık belediyeleri gibi. Bugün Nilüfer Belediyesi Mahalle Meclisleri aracılığıyla ilçedeki tüm paydaşlarla yerel yönetim arasında sürekli bir bilgi akışı sağlıyor, Belediye Meclisi’nde sadece Mahalle Meclislerinin temsil edildiği Kent Konseyi’nden gelen gündem önerilerini görüşüyor.

Hem Londra, Barselona, Amsterdam gibi dünya kentlerinde karar gücünü ellerinde bulunduranlar -yeni dijital teknolojilerin sunduğu olanakları da kullanarak- gitgide daha katılımcı bir yerel yönetim modelini hayata geçirmeye çalışıyorlarsa, bunun nedeni İstanbul’u yönetenlerden daha iyi, daha demokratik insanlar olmaları değil. Birincisi, o kentlerde yaşayanların çok uzun zamandır her düzeyde ve her alanda birlikte çalışma ve dayanışma pratiğini hayata geçirdikleri güçlü öz-örgütlenmeleri var. İkincisi, o kentleri yönetenler -biraz da yurttaşların öz-örgütlenmelerinin uzun mücadeleleri sonucunda- katılımcı yönetimin çeşitli faydalarını kavramışlar. Bir kere karar alma gücünü yurttaşlarla paylaştığınızda, aynı zamanda sorumluluğu da paylaşmış oluyorsunuz. Böylece bir şeyler yanlış gittiğinde belediyeyi suçlama, tüm sorumluluğu yerel yönetime yıkma riski de ortadan kalkmış oluyor. Kaynaklar yerelde yaşayanların ihtiyaçları ve talepleri doğrultusunda dağıtılınca, daha verimli kullanılıyor; projeler halkla birlikte gerçekleştirilince daha fazla sahipleniliyor. Ama tekrarlamak gerek: katılım sadece yerel yönetimlerin inisiyatifine veya keyfiyetine bırakılmayacak kadar politik bir mesele ve halkın kendi iradesi ve öz-örgütlenmesi olmadan toplum içinde kök salması çok zor. Bunun örneğini de, CHP belediyesi tarafından Kadıköy’de hayata geçirilmeye çalışılan Mahalle Meclisleri örneğinde gördük. Tepeden dayatılan bir iradeyle kurulmaya çalışılan Mahalle Meclislerinin pek bir işlevi ve kalıcılığı olmuyor ne yazık ki.

Kağıt üzerindekiler

Aslında Türkiye’nin neresinde olursak olalım, 5393 sayılı Belediye Kanunu, yerel yönetimlerin karar alma ve alınan kararları gerçekleştirme aşamalarına katılmamız için bize Kent Konseyleri, Stratejik Plan, Performans Programı gibi birçok olanak sunuyor. Mesela Kent Konseyleri: Yerel yönetimler, seçimlerden sonraki ilk 3 ayda bölgelerinde yaşayan yurttaşların, muhtarların, sivil toplum kuruluşlarının ve ilgili kurumların katılımıyla bir Kent Konseyi kurmak zorunda. Amaç: İlçe sakinlerinin sorunlarının ve taleplerinin tüm katılımcılar tarafından en geniş şekilde tartışılacağı; çözüm önerilerinin Belediye Meclisi’nin gündemine alınacağı; yurttaşların örgütlenerek kendi önceliklerini temsil edebileceği ve dolayısıyla yurttaşlık bilincimizin gelişeceği bir demokratik alan inşa etmek.

Ya da Stratejik Plan: Seçimlerden sonraki 6 ay içerisinde nüfusu 50 binden fazla olan tüm belediyelerin hazırlamak zorunda olduğu bu çalışmayı bir belediyenin 5 yıllık kalkınma planı gibi düşünebiliriz: Belediye bütçesinin hangi birimlere ve projelere, ne miktarda harcanacağı Stratejik Plan’da belirleniyor ve sonra da bu çalışma bir kitapçık olarak yayınlanıyor. Bu kadar önemli kararlar alınırken bizim de söz sahibi olma hakkımız var mı peki? Evet, kağıt üzerinde var. Stratejik Plan çalışmalarına, o ilçedeki dileyen tüm sivil toplum kuruluşları, muhtarlar, üniversite temsilcileri gibi paydaşlar katılma hakkına sahip. Şöyle de düşünebiliriz: Kent Konseyine ya da Stratejik Plan çalışmasına katılmamız demek, yüzde 90’ı imar-inşaat işleri için harcanan belediye bütçelerinin çocuklar, kadınlar, engelliler, yaşlılar, yeşil alanlar, gençler, sokak hayvanları, kütüphaneler, kültür-sanat ve spor faaliyetleri vb. için harcanmasını sağlamak demek.

Fakat yasa Kent Konseyi kur dedi diye kurulan Kent Konseylerinin çoğu “tabela kurum”lar olmanın ötesine geçemedi. Şu anda Türkiye’de sadece 200 kadar Kent Konseyi var ve bunların çoğunda da Belediye Başkanı’nın akrabaları ya da “yakini” dernekler yer alıyor. Eğer hala toplanıyorlarsa (Beyoğlu Kent Konseyi en son 2017 yılında toplanmış), tali birtakım konuları görüşen eş-dost buluşmalarına dönüşmüşler. Kent Konseyleri gibi fikren çok kıymetli bir demokratik alanı tekrar tam yurttaş katılımı amacıyla işlevselleştirmek istiyorsak, halkın kendi iradesiyle mahalle düzeyinde bu bilinçle örgütlenmesi ve yerel yönetime tam saha pres yapması gerekiyor.

Neler yapılabilir?

Artık yerellerde örgütlenmek ve “Bilgilendir, Danış, Dahil Et, Birlikte Çalış ve Güçlendir” aşamalarının tamamını gerçekleştirmek, dijital teknoloji sayesinde çok daha kolay. İBB Meclisi’nden yapılan canlı yayınları izlemeye devam edelim, tabii. O iyi bir başlangıç. Ama web sitesi, sosyal medya, Whatsapp, internet radyosu, coğrafi bilgi sistemleri ve sosyal medya etkileşimi ve interaktif veri haritaları[v] gibi olanaklarla daha neler yapabiliriz neler: Mesela ilçemizdeki sokak lambası, kaldırım düzenlemesi, çöp kutusu gibi ihtiyaçları konuma dayalı veri toplama uygulamaları kullanarak belirleyebilir ve belediyenin ilgili birimlerine iletebiliriz. Ya da mahallemizden seçtiğimiz bir temsilci ayda bir düzenlenen Belediye Meclisi toplantılarına katılıp meclis gündemini ve alınan kararları, kuracağımız bir mahalle Whatsapp grubu aracılığıyla bize aktarabilir. Veya ilçemizdeki Belediye Meclis Üyelerini tek tek tanıtan; hangi komisyonlarda görev aldıklarını, hangi konuları gündeme getirdiklerini, hangi kararlara ret ya da kabul oyu verdiklerini takip eden bir web sitesi kurabiliriz. Hatta semtimizden komşularla veya başka paydaşlarla bir araya gelerek internetten yayın yapacak bir yurttaş radyosu yayınlarına bile başlayabiliriz! Böyle bir internet radyosunda o ilçenin sakinleri mahallelerimiz, kentimiz ve yerel yönetimle ilgili haberler ve çeşitli programlar yapabilir. Esnaf, öğrenci, emekli ya da emekçi… Herkesin dinleyebileceği, kendisiyle ilgili bir şeyler duyabileceği internet yurttaş radyoları bugünlerde pek revaçta imiş. Bunun nedeni de, günümüz kentlilerinin aynı anda birkaç işi birlikte yapmak istedikleri için izlemektense dinlemeyi tercih etmeleri. Alın size kentlilerin yerellerde etkileşimini sağlayacak ve yaşadıkları yeri sahiplenmelerine yardımcı olabilecek masrafsız ve eğlenceli bir araç.

Teknolojinin işe yaraması için

Itır Akdoğan’ın da seminerde sıklıkla vurguladığı gibi: Teknoloji tek başına katılım ya da demokrasi getirmiyor; öncelikle, onu bu yönde kullanmak isteyen bir yönetici veya yurttaş/yurttaşlar meclisi olması lazım. Hatta birkaç e-posta mesajımıza cevap verildi ya da bir Twitter anketinin Evet-Hayır seçeneklerini tıkladık diye sahip olmadığımız bir güce sahip olduğumuz yanılsamasına kapılma riski de var. Teknolojinin “katılımsı”ya değil, gerçek katılıma hizmet etmesi için atmamız gereken ilk adım aslında çok basit: Her düzeyde bir araya gelişi, örgütlenmeyi ve birlikte çalışmayı kolaylaştıracak bir Mahalle Meclisi kurmak. Muhtar, ihtiyar heyeti azaları, okul aile birliği temsilcisi, sokak temsilcileri ve mahalledeki STK’lerin katılımıyla kurabileceğimiz Mahalle Meclisleri gerçek demokrasinin tüm İstanbul’a ekebileceğimiz en verimli tohumları çünkü. Yurttaşlar, yerelin meseleleri için diyalog kurmayı, birlikte çalışmayı ve uzlaşmayı ilke edindikleri sürece, kutuplaşmanın, ayrıştırmanın, otoriterleşmenin ve daha büyük dertlerimizin bile panzehiri olabilirler.[vi]

Sonuçta hepimizin arzu ettiği, kaynakları iyi yönetilen bir kentte ve ülkede mutlu, sağlıklı, eşit ve onurlu bir yaşam sürmek, değil mi? İşte yerel yönetimlere yurttaş katılımı da hem bu hedefe ulaşmak hem de kurumlarımızı, kentlerimizi ve hayatımızı demokratikleştirmek için bugün elimizde bulunan en iyi araçlardan biri. Katılımın beş aşamasını kat etmeye, hemen kendi mahallenizde bir Mahalle Meclisi kurarak başlamaya ne dersiniz?

Dipnotlar:

[i] İBB Meclisi oturumundan İmamoğlu’nun yaptığı canlı yayınları şu linklerden izleyebilirsiniz:

https://www.youtube.com/watch?v=LtH_ofNkqFg

https://www.youtube.com/watch?v=Z9UrwUJ-18g

https://www.youtube.com/watch?v=nZM09HmlpUI

[ii] Bu yazı söz konusu eğitim seminerinde Itır Akdoğan’ın bizlerle paylaştığı bilgilerin yanı sıra konuyla ilgili yer yer Akdoğan’ın yaklaşımından farklı vurgular içeren kendi görüşlerimi de içeriyor. Bu nedenle bu yazıda belirtilen görüşlerin tüm sorumluluğu bana aittir.

[iii] Itır Akdoğan bu kavramın ilk kez İngiliz feminist siyaset bilimci Carole Pateman tarafından geliştirildiğini belirtti.  Pateman katılımı, katılımsı, kısmi katılım ve tam katılım şeklinde sınıflandırıyor. Daha fazla bilgi için: Carole Pateman, Participation and Democratic Theory, Cambridge: Cambridge University Press, 1975.

[iv] Bu konudaki en kötü örneklerden biri tarihi Sulukule mahallesinin ve Sulukule sakinlerinin başlarına gelenler. Konuyla ilgili Funda Oral’ın yazısını şu linkten okuyabilirsiniz: http://www.aatorganizasyon.com/basin_5.html

[v] Yerel yönetimin ve siyasete katılımın dijital teknolojilerin gelişiminden nasıl etkilendiği hakkında daha fazla bilgi için: Itır Akdoğan, Dijital Politik Fanteziler, İstanbul: İletişim Yayınları, 2014. Bu çalışmada sadece kuramsal bir tartışma değil, konuyla ilgili İstanbullularla yapılan derinlemesine görüşmeler de yer alıyor.

[vi] Beyoğlu’nda 31 Mart seçimlerinden sonra Kılıçali Paşa, Cihangir ve Pürtelaş mahallelerinde kurulmaya çalışılan Mahalle Meclislerinde, bu demokratik alanın inşası süreciyle ilgili önemli deneyimler birikiyor. İstanbul’un başka mahallelerinde de farklı kurucu iradelerin inisiyatifiyle başlayan bu deneyimlerle ilgili sağlıklı bir değerlendirme yapabilmek için, hiç değilse 23 Haziran seçimlerini ve yaz tatilini geride bırakmak gerektiğine inanıyorum.

DEMOKRASİ İÇİN BİRLİK

Demokrasi İçin Birlik; katılımcı ve çoğulcu yeni bir demokrasiyi, her türlü farklılığın tanındığı ve bu farklılıkların kamusal alanda yer bulduğu bir demokratik yaşamı hedefleyen, herkesin eşit ve çoğulcu bir anlayışla katıldığı, hiçbir siyasi görüş ya da partinin şemsiyesi altında olmayan bir birlik hareketidir.

BİZE ULAŞIN

[email protected]
www.demokrasiicinbirlik.com

© 2014-2024 DEMOKRASİ İÇİN BİRLİK. Her Hakkı Saklıdır. dibNot | Demokrasi Sayacı | Demokrasi Forumu