Demokrasi için Birlik (DİB), demokrasi güçlerini ve yurttaşları, demokrasiyi kazanmak ve yeni bir toplumsal sözleşmeyi yapmanın koşullarını yaratmak için birlikte adım atmaya çağırıyor.
31 Mart yerel seçimleri ve tekrarlanan 23 Haziran İstanbul Büyükşehir Belediye seçiminin sonuçları kadar, bu süreçte tabanda fiili olarak oluşan birlik, halk ittifakı ve kararlılık çok önemli. Seçim süreci, umutsuzluktan umut yaratmak için herkese güç verdi. Şimdi, tek adam rejimine karşı demokratik, yasal, ekonomik hakların savunulması, keyfiliğe, her türden kuralsızlığa dur deme, tekçiliğe karşı eşit yurttaşlar olarak, yerelden yönetim ilkesinin benimsendiği katılımcı-çoğulcu demokrasiyi inşaa etme zamanı.
Demokrasi güçlerinin temsilcileri ve bireylerin katılımıyla Eylül ayında gerçekleşecek toplantıda demokratik ortak değerlerin ne olması gerektiği ve önümüzdeki dönem yol haritasının birlikte belirlenmesi amaçlanıyor. Bu toplantıdan ortaya çıkacak ve ortak kaleme alınacak bir deklerasyonun geniş katılımlı bir basın toplantısı ile kamuoyuna açıklanması ve bu doğrultuda adımların atılması hedefleniyor.
ÇAĞRI METNİ
(pdf dosyasına buradan ulaşabilirsiniz)
Demokrasiyi Kazanmak İçin,
Yeni Bir Toplumsal Sözleşme İçin,
DEMOKRATİK GÜÇBİRLİĞİNE ÇAĞRI !
İktidara karşı ortaklaşan toplumsal kesimlerin yerel seçim başarısı önemli bir sonuç ortaya çıkardı: Tek adam rejiminin meşruiyeti, henüz üzerinden bir yıl bile geçmeden tartışmalı hale geldi.
Kutuplaştırmadan, ayrımcılıktan, krizden ve baskıdan başka bir şey üretemeyen AKP-MHP Bloku karşısında toplumsal barışı sağlama arzusu kazandı.
Özellikle İstanbul seçimlerini hukuk dışı bir şekilde tekrarlatan iktidar, 23 Haziran’da bir kez daha ve bu kez yüzde 10’a yaklaşan bir farkla kaybetti. Bunun sonucunda tek adam rejimini sürdürme imkanı daha da daralırken, muhalefetin moral ve özgüveninde de yükseliş yaşandı.
Şimdi seçimi kazandıran ortaklaşmayı, demokratik güç birliğine dönüştürme zamanı
Tek adam rejimine karşı bir araya gelme iradesini göstererek önemli bir başarı kazanan muhalefet güçlerinin, şimdi bu değişimi demokrasiyi kurmak yönünde geliştirebilmesi gerekiyor. Bunun için bir araya gelişin kapsamını geliştirmesi ve başta demokratik bir anayasa hedefi olmak üzere birlikteliğin demokratik ilkelerini oluşturması gerekiyor.
Üstelik iktidarın seçim sonuçlarının gerektirdiği meşruiyet çizgisine geri çekilmemekteki inadı ve tümüyle ele geçirdiği devlet aygıtlarını da kendi çıkarları için kullanmaktaki kararlılığı, demokrasi için güç birliğinin önemini daha da arttırıyor.
Tek adam rejimi demokrasi temelinde aşılmalı
Türkiye’nin sorunlarını daha da arttıran tek adam rejiminin kalıcı bir şekilde tasfiyesi, ancak toplumsal hakları esas alan gerçek bir demokrasiyle mümkün.
Bu noktada çoğulcu, laik ve sosyal bir hukuk devletini eksen alan demokratik bir cumhuriyet muhalefetin etrafında toplanabileceği ortak bir hedef kılınmalıdır. Vatandaşın haklarını ve katılımını esas alan, yereller üzerindeki vesayeti kaldıran, yargı bağımsızlığı ve basın özgürlüğüyle demokrasiyi güvenceye alan yeni bir program tek adam rejiminin gerçek seçeneği olarak oluşturulmalıdır.
Bu program şu temel sorunları ele almalı:
Ekonomik krizin çözümü, üretimi, adaleti ve barışı kurmaktan geçiyor
Yaşanagelen ekonomik krizin aşılması, memleket genelinde en temel sorun. Bu krizin nedenleri, çokuluslu sermayenin çıkarlarınca belirlenen yeni-liberal politika, tek adam rejiminin ülke kaynaklarını kendi çıkarları için yağmalaması ve yayılmacı hayallerle gerçekleştirilen savaş harcamalarıdır. Dolayısıyla ülkeyi ve halkı yoksullaştıran bu krizin, iktidarın yaptığı gibi dar gelirli kesimlere yüklenerek ve piyasanın çıkarlarını eksen alan bir yerden çözümü mümkün değildir. Aksine yapılması gereken, üretimi arttırıcı bir planlama, toplumsal adaleti sağlayan bir düzenleme ve barış politikalarına yönelmektir.
Yeni-Osmanlıcı müdahalelerden vazgeçilmeli
İktidarın Suriye’ye müdahale ve yayılmacı dış politikası, Türkiye’yi ağır bir mülteci sorunuyla, süreğen bir uluslararası gerilimle ve ağır savaş harcamalarıyla karşı karşıya bırakıyor. Muhalefetin, ırkçı linçlere dönüşebilen mülteci sorununun çözümü, ülkenin kalkınması ve güvenliği için yurtta ve cihanda barışı savunma kararlılığında olması gerekiyor.
Demokrasinin vazgeçilemez ilkesi olarak laiklik güçlendirilmeli
Yurttaşların inançlarından/inançsızlığından dolayı uğratıldığı her türden ayrımcılık son bulmalı. Demokratik bir Türkiye’nin temel güvencelerinden olan laikliğin gereği olarak devlet, tüm inançsal kimlikler karşısında eşit mesafede durmalı, inançlardan birine özel destekler sunmaktan vazgeçmeli, inanç özgürlüğünün güvencesi olmalı, eğitim politikalarını sadece çağdaş nesiller yetiştirmek hedefiyle belirlemelidir.
Kürt sorunu eşit yurttaşlık ve yerel demokrasi temelinde çözüme kavuşmalı
Kürt sorunu görmezden gelinerek Türkiye’nin yönetilmesi de, kalkınması da, demokratikleşmesi de mümkün değil. On yılların gösterdiği gibi bastırma yöntemleri sorunu ortadan kaldıramamakta, aksine tüm ülkeyi çürütmekte ve bölmektedir. Evrensel hukukun ve kardeşliğin gereği olarak Kürt sorununun, müzakereler yoluyla, kimliklerin tanınması, eşit yurttaşlık ve yerel demokrasinin güçlendirmesi temelinde çözümü, hem mümkün hem de zorunludur.
Kadına yönelik ayrımcılık ve şiddet son bulmalı.
Toplumsal cinsiyete yönelik ayrımcılık ortadan kaldırılmalı, toplumsal cinsiyet eşitliği her alanda sağlanmalı. Yani kadınlar, erkekler eşit haklara sahip olmalı. Kadına yönelik şiddetin son bulması için Türkiye’nin ilk imzacısı olduğu İstanbul Sözleşmesi ile ilgili yükümlülükler yerine getirilmeli.
Hukuk devleti yeniden yapılandırılmalı, yargı bağımsızlığı sağlanmalı
Adaletin temeli olan hukuk, Türkiye’de her zaman sorunluydu. Ancak askeri müdahaleler ve nihayet yaşamakta olduğumuz tek adam rejimi, hukuku tümüyle işlevsizleştirirken, yargıyı tümüyle bağımlı ve siyasal hale getirmiştir. Oysa Yasama ve Yürütme işlemlerini denetleyebilmek ve gerçekten adaletin dağıtıcısı olabilmesi için Yargının hem tarafsız ve bağımsız olması hem de yalnızca evrensel hukukla bağlı kılınması gerekmektedir. Hakim ve Savcılar Kurulu’nun yapısı değişmeli, siyasal iktidarın baskı ve yönlendirmelerine karşı güvenceye kavuşturulmalı, atamalarda sadece liyakat ölçüt olmalıdır.
Yönetim biçiminin Demokratik Parlamenter bir hale getirilmesi şart
Demokrasi, iktidarın tek elde toplanması değil bölüşümü ve hukuksal kurumlaşmanın gücüyle belirlenir. Tüm iktidarı tek elde toplayan ve denetlenebilmeyi imkansızlaştıran mevcut sistem, Türkiye’nin önünü daha da tıkayan ve sorunlarını arttıran bir işlev görüyor. Halkın özgürce bilgilenme, kısıtlanmadan seçme ve iktidarı denetleyebilme hakkının, kendi seçtikleri ve evrensel hukuk dışında kalan her türden vesayet kurumundan kurtarılmasının sağlanması gerektirmektedir. Yurttaşların katılım ve belirleme hakları ekseninde belirlenen parlamenter bir sistem, Türkiye’nin tarihsel birikimi ve demokratik ihtiyaçlarının da biricik gereğidir.
Parlamenter demokrasinin yerinden yönetim ilkesiyle tamamlanması gerek
Bizim gibi coğrafi genişliğe, nüfus yoğunluğuna ve çeşitliliğine sahip bir ülkede her şeyin merkezden belirlenmesi, kaçınılmaz bir vesayet ilişkisi geliştiriyor. Yerel yönetimlerin merkezi iktidar karşısında güçlendirilmesi (adem-i merkeziyetçilik) Türkiye’nin etkin yönetimi, ekonomik kalkınması yanı sıra gerçekten de demokratikleşebilmesinin temel gereğidir. Bu kapsamda yerelin merkez karşısında güçlendirilmesi, katılımcılığın sağlanması, yereldeki ekonomik dinamiklerin ve taleplerin önünün açılması için zorunlu. Bu amaçla, halkın karar alma ve uygulama sürecinin aktif bileşeni olacağı, yaşadığı kentin yönetimine katılmasını sağlayacak Yurttaş Meclisleri gibi mekanizmalar yaratılmalı ve güçlendirilmeli.
Geniş tabanlı bir toplumsal sözleşme için seferberlik başlatılmalı
Tüm bu temel sorunların çözümü, tek adam rejimi inşası sürecinde daha da ağırlaşmış olan anayasa sorunuyla doğrudan bağlı. Türkiye’nin, hukukun üstünlüğüne dayalı, katılımcı ve çoğulcu parlamenter demokrasiyi, kuvvetler ayrılığını, denge ve denetleme mekanizmalarını güvenceye alacak yeni bir anayasaya ihtiyacı var. Yeni anayasa, herkesin farklı kimliği ile eşit yurttaşlık haklarına kavuşacağı, eğitim sağlık ve iş güvenliğine sahip olduğu, devletin herkesin inancına, inançsızlığına, yaşam tarzına, siyasi düşüncesine karşı tarafsız ve saygılı olduğu, kadına ve cinsel kimliklere yönelik şiddetin son bulduğu, tarihi ve doğal varlıkların, diğer canlıların yaşam alanlarının ve kentlerin korunduğu bir yaşamı, kısacası laikliği, evrensel hukuku ve sosyal devleti güvenceye almalı.
Bunlar için ilk adımda bir toplumsal sözleşmeye ihtiyaç var. Bütün siyasi partilerin ve sivil toplumun katkısıyla, tüm toplum kesimlerinin katılabileceği bir tartışma, demokratik bir cumhuriyetin önünü açacaktır.
Bunun için örgütlenme, toplanma, gösteri, basın, ifade özgürlüklerinin önündeki yasal ve fiili engeller kaldırılmalı, halkın gerçek düşüncelerinin oluşabileceği özgür bir tartışma ortamı sağlanmalıdır. Esasen 23 Haziran’da halkın ortaya koyduğu değişim isteği, bu yönde belirtilmiş önemli bir çığlıktır ve biz de tüm demokrasiden yana güçleri, bunun gereği yönünde adım atmaya çağırıyoruz.